Gezimiz Diyarbakır havaalınından itibaren ilk olarak tarihi Hasanpaşa hanındaki kahvaltıcı Mustafa'da başladı...Şark odasında, yer sofrasına donatılan o çok çeşitli ve yöresel lezzetlerden oluşan kahvaltının tadı hala damağımızda..
Güneydoğu insanının o samimi karşılaması gerçekten bir başka. Gittiğimiz yemek yediğimiz tüm mekanlarda sanki mekan sahibinin evine konuk olmuşuz gibi muamele gördük.. Girer girmez "Başım gözüm üstüne, buyrun" sözleriyle karşılanıyorsunuz..
Hasanpaşa hanında kahvaltı yapılacak 2 mekan var, Kahvaltıcı Mustafa ve Kahvaltıcı Kadri Usta. Diyarbakır'a yolunuz düşerse bu mekanlardan birinde kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim.
Yaptığımız kahvaltı bizi öyle tok tuttu ki öğle yemeği yiyemedik meyveyle geçiştirdik.
Diyarbakır'da birkaç ziyaretten sonra Mardin'e geçtik. Günlerin orda 1 saat kadar daha kısa olması ve havanın erken kararmasından dolayı önce Hasan Keyf'e geçtik. Mükemmel bir manzara...
Hasan Keyf'ten birkaç kare..
Taş oyukların bir kısmının içinde halen yaşayan insanlar
Bu leylekler Hasan Keyf'de 12 yıldır bu caminin minaresinde yaşıyorlarmış.
Hasan Keyf'den sonra Mardin'in merkezindeki gümüşçüler çarşısını gezdik. Mardin'e has bıttım otlu sabun ve kuruyemişlerin satıldığı dükkanlardan da alışveriş yaptıktan sonra Urfa'ya geçtik..
Akşam yemeğini Urfa'da Yıldız Sarayı Konuk Evi'nde yedik. Eski Urfa evlerinin mimararisi bozulmadan restorasyondan geçirilmiş olarak hizmet veren birçok konuk evi var. Bu konuk evlerinde sıra gecesi eşliğinde çiğ köfte yoğuruluyor. Biz sıra gecesini şöyle bir gördükten sonra bize ayrılmış şark odasında Urfa lezzetleri eşliğinde güzel bir akşam geçirdik.
Her şey o kadar acıydı ki lahmacun bile sanki kıymayla değil de sadece isotla yapılmış gibiydi.. Urfa'da yediğimiz çiğ köftede İstanbul'da yediklerimizden çok farklı. Bulgurları çiğ ve sertti ve çok daha acıydı. Acıya damağım o kadar alışmışki geldikten sonra 1-2 gün bizim yemekler biraz yavan geldi doğrusu.
Konuk evinde yemek çorba ve çiğköfte ve içli köfteyle başlıyor. Ardından fındık lahmacunlar ve salata geliyor.
Sırayı urfa kebap ve karışık kebap alıyor. Bitişte fotoğrafını çekmeyi unuttuğum şılık tatlısı ve ve içmekte zorlandığımız mırra kahvesiyle oluyor.
Ertesi gün Urfa'nın dar sokaklarında tarihi Urfa evlerini gezme imkanımız oldu. Bakırcılar çarşısından hediyelik eşya, biber salçası, isot biberi vs aldık.
Yapılar çok eski. Urfa'nın Anadolu'nun en eski şehirlerinden olduğu ve ilk yerleşim tarihinin 11.000 yıl öncesi olduğu söyleniyor.
Bir sonraki durağımız Balıklı Göl oldu. Resimde Hz. İbrahim'in ateşe atılmak için asıldığı rivayet edilen mancınıklar.
Dünyanın hiçbir yerinde aynı türden bulunmayan balıklar..
http://www.youtube.com/get_player
Balıklı gölden sonra dünyanın en eski islam üniversitesinin bulunduğu Harran'a geldik. Geniş harran ovası, taş kubbeli evleri ve tarihi şehir kalıntılarıyla Harran açık hava müzesi gibiydi.
Üstte müze haline getirilmiş taş kubbeli Harran evi...
Çok küçük şeylerden mutlu olabilen, bir Harranlı kız çocuğu...
Harran'dan sonra Eyüp as mağarası ve camisiyle gezimizi bitirdik. Gaziantep'e de gitmek istiyorduk ancak dediğim gibi günlerin kısa olması ve bizim zamanımızın olmamasından dolayı 3 ili ancak gezebildik. Gezimizi sadece ana hatlarıyla aktarmaya çalıştım. İmkanı olan herkese Güneydoğu turu tavsiye ediyorum.
Benim sırada ailemle daha geniş zamanda yapmak istediğim bir Karadeniz turu planı var..