Etli Nohut


En sevdiğim kuru bakliyatlardan biri olan nohutun tarifini sizlerle de paylaşmak istedim. Kış aylarında yanında tereyağlı pirinç pilavı, turşu ve ayranla birlikte etli nohuta bayılırım. Tabi yemeğin lezzetli olası için nohutun kalitesi ve muhakkak bir gece öncesinden ıslatılmış olması çok önemli. Ben genellikle düdüklü tencerede hazırlıyorum bu yemeği. Tüm malzemeyi tencereye atıyorum ilk buhar sesinden sonra 35 dk pişiriyorum, yemek hazır!

Bu aralar etrafımda bir çok insan diyet yapıyor. Bende geçen yıl bir azimle başlamış ve doğumdan kalan kilolardan 12-13 kg vermiştim 6 ayda. Ancak ideal kiloma gelmem için hala 5 kg fazlam var. Şimdi tekrardan başladım diyete ve kalan 5 kiloyu da vermeye azmettim. Umarım bu seferde başarılı olurum....

Malzemeler:
- 2 su bardağı nohut ( bir gece önceden ıslatılmış)
- 250 gr kuşbaşı doğranmış et
- 1 büyük baş yemeklik doğranmış soğan
- 1 yemek kaşığı domates salçası ( yarı yarıya biber salçası da kullanabilirsiniz)
- 4 yemek kaşığı sıvı yağ
- Yeterince tuz
- Acı seviyorsanız 1 adet kuru acı biber veya pul biber)
- Kaynar su

Hazırlanışı:
Düdüklü Tencere için;
Tüm malzemeleri düdüklü tencereye alıp nohutların üzerini geçecek kadar kaynar su ilave edip kapatıyoruz. İlk buharı çıktıktan sonra düdüklü tencerenin tıpasını kapatıp 35 dk pişiriyoruz.
Benim tencerem eski tarz düdüklü tencerelerden. Nohut bu şekilde düdüklü tencerede çok pratik oluyor. Hiç bir malzemenin önceden pişmesine gerek kalmıyor. Ben genellikle düdüklü tencerede pişiriyorum.

Normal Tencere İçin;
Islatılmış nohut bir tencereye alınır ve çok yumuşamayacak kadar haşlanır. Diğer tencereye etler alınır. Suyunu bırakıp çekene kadar pişirilir. Sıvı yağ ve soğanlar eklenir. Biraz kavrulduktan sonra salça eklenir. Haşladığımız nohut suyuyla birlikte tencereye eklenir. ( suyu çok fazlaysa bir kısmını eklemeyin) Ardından tuzu eklenir orta ateşte nohutlar yumuşayana kadar pişirilir.

Mini Kalıpta Patates Salatası

Geçtiğimiz hafta sonu gelen misafirlerim için hazırlamıştım bu salatayı. Çay davetleri için iyi bir alternatif. Patatesi haşlayarak yapılabilecek o kadar çok salata alternatifi varki. Temelde bir çoğunda aynı malzemeler kullanılıyor ancak sunum şekli değişiyor genelde. Çeşitli sebzelerle (havuç, mor lahana gibi) 3- 4 renkli patates salataları kek kalıplarıyla ters çevrilerek yapılabiliyor.

Bugün muharrem ayının 10. günü yani Aşura.. Benimde; bugün yapamamış olsamda Muharrem ayı bitmeden Aşure yapma planım var. Aşure her zaman yapılabilecek bir tatlı olmasına rağmen bu ay içinde yapılıyor olması bir hususiyet arzediyor. Aynen güllacı sadece ramazanda yaptığımız gibi.

Bu mübarek günün herkese hayır ve bereket getirmesini dilerim..

Malzemeler:
- 12 adet orta boy patates
- 4-5 sap yeşil soğan
- Yarım demet dere otu
- Yarım demet maydanoz
- 4 yemek kaşığı sıvı yağ
- Tuz, Karabiber, pulbiber

Üzeri için:
- 4 yemek kaşığı yoğurt
- 2 diş sarımsak
- Tuz
- İsteğe göre 1 yemek kaşığı mayonez

Hazırlanışı:
Patatesleri soyup, doğrayıp tuzlu kaynar suda haşlayın. Haşlanan patatesleri ezip sıvı yağ ve baharatları ekleyin. Yeşillikleri ince ince doğrayıp hafif soğuyan patateslerin içine ekleyin ve iyice karıştırın. Küçük bir kalıp veya kase kullanarak patatesleri şekillendirip geniş bir servis tabağına ters çevirin. ( Ben tuppervire in kırmızı ortası çukur pilav-kısır kalıbını kullandım ve çukur kısma doldurdum yoğurt sosunu) Bir yandan sarımsakları ezip yoğurt ve çok az tuzla karıştırın , isterseniz mayonezde ekleyeyip yoğurt sosunu hazırlayın. Servis tabağındaki küçük patates toplarını isterseniz tamamen yoğurt sosuyla kaplayın yada tepelerine 1 er kaşık yoğurt sosu ekleyip servis yapın.

Sütlaç

Annemin ve kayınvalidemin sıklıkla yaptığı sütlacı ben ilk kez yaptım. Tarifi annemden almıştım. Herşeyi ölçüsüz göz kararına göre yapan annem her ne kadar ölçü vermekte zorlansada sütlaç çok lezzetli oldu ve kıvamıda yerindeydi.

Bu arada blog magazinin 3. röportajı da yolda. Zannediyorum hafta sonuna doğru yayınlamış olurum. Kiminle yaptığım ise şimdilik gizli kalsın...

Malzemeler:
- 1 lt süt
- 4 su bardağı su
- 1 su bardağı pirinç ( kırık pirinç olursa daha iyi olur)
- 1 su bardağı toz şeker
- 2 yemek kaşığı pirinç unu
- İsteğe göre 1 paket vanilya
- Üzeri için tarçın

Hazırlanışı:
Tencereye 3 su bardağı suyu ve pirinci alın. Kısık ateşte pirinçler yumuşayana kadar haşlayın. Gerekirse bir miktar su daha ekleyebilirsiniz. Yumuşayan pirinçlerin üzerine 1 lt sütü ve şekeri ekleyin. Süt kaynamaya başladıktan sonra 2 yemek kaşığı pirinç ununu 1 su bardağı su ile karıştırıp, tenceredeki kaynar karışımdan da biraz ekleyip ılıtın. Karışımı tencereye ekleyip hızlıca karıştırın. Bir taşım kaynattıktan sonra ocaktan alın. Bu aşamada isterseniz bir paket vanilya ekleyebilirsiniz. Kaselere paylaştırıp soğumaya bırakın. Servis yaparken üzerine tarçın serpiştirebilirsiniz.

Tahinli Kurabiye 2


Daha öncede tahinli kurabiye yapmış ve sizlerle paylaşmıştım. Ancak bu tarif öncekinden biraz farklı. Önceki tarif biraz sert ve büsküvi tadındaydı. Bu tarif ise yumuşak tahin helvası gibi. Ağızda dağılıyor ve tahin aroması daha yoğun hissediliyor. Üstelik önceki tarifte margarin kullanılıyordu, yeni tarifte ise sadece 1 çay bardağı sıvı yağ kullanılıyor. Bu satırları yazarken şuan televizyonda dönen bir araba reklamındaki söz aklıma geldi ve içinden gülüyorum. "Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu"

Malzemeler:
- 1 su bardağı tahin
- 1 çay bardağı ayçiçek yağı
- 1 su bardağı pudra şekeri
- 1 su bardağı dövüşmüş ceviz
- 1 paket vanilya
- 2 su bardağı un ( ben 2.5 su bardağı kullandım)

Hazırlanışı:
Un dışındaki malzemeleri bir kapta karıştırın. Üzerine unu azar azar eleyerek ekleyin. Gerekirse un ilavesi yapın. Undan ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp yuvarlayın. Yassıltmadan yağlı kağıt serili tepsiye dizin ve 170 derecede ısıtılmış fırında üzeri hafif kızarıncaya kadar pişirin.

Tarif : Lezzet dergisi 2009 Aralık

Julie&Julia



Julie&Julia haftasonu izlediğim ve çok beğendiğim, hatta son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi. Birkaç blogcu arkadaşımız izleikten sonra çok beğendiklerini yazmışlardı, iyiki de yazmışlar yoksa haberdar olamayacaktım.

Film 1950 ler Fransa'sı ve 2002 yılı Amerika'sı arası arasında geçişlerden oluşuyor. Hikaye aynıyla gerçek hayatta yaşanmış. İki ayrı zaman ancak iki benzer karakter. Julie iri yapılı, sevimli, yemek yemeyi seven tam bir gurme. The Cordon Blue da Profosyenel erkek aşçıların bulunduğu bir sınıfta yemek yapma dersi alıyor. Ve o zamanlarda çok yaygın olmayan ansiklopedi niteliğinde bir eser hazırlıyor. Diğer taraftan Julia ise tam bir Julie hayranı. Annesinden aldığı kitaptaki tarifleri denemek istiyor ve blog açıyor. Gündüzleri memur olarak çalışıp akşamları ise
Kitapta yer alan 524 tarifi 365 günde deneyip tamamlıyor. Tam manasıyla azmin zaferi..
Bu film bir blog yazarı olmasaydım belki bu kadar beni etkilemezdi.. Bende diğer arkadaşlar gibi bu filmde kendimden birşeyler buldum diyebilirim..

Sizde isterseniz filmi buradan izleyebilirsiniz.
Gerçek Julie Powell

Ve gerçek Julia Child

Filmi özellikle de yemek bloğu olan arkadaşların izlemesini tavsiye ederim.


Bu arada 14 aralık doğum günümdü 27 yaşıma girdim. Ne kadar hızlı geçiyor seneler. 15 gün sonra 2010 a giricez. Küçükken bu yıllarda kaç yaşında olacağımızı hesaplardık hep.
Yine hafta sonu uzun zamandır denediğim ancak bir türlü başarı gösteremediğim bir şeyi başardım. Evde yoğurt yapabildim. Bu zamana kadar 5-6 kez denememe rağmen sonuç hep hüsran olmuştu. Çok şükür bu sefer başardım.
Şimdilik hoşçakalın. Sizlere Julie gibi -bon appétit!- diyorum...

Keşkül


Uzun zamandır denemek istediğim bir tarifti dün akşam deneme imkanı buldum. Hafif bir sütlü tatlı.. Badem tozu ve hindistan cevizinin oluşturduğu aroma keşkülü klasik muhallebiden ayırıyor.

Malzemeler:
- 1 litre süt
- 1 su bardağı şeker
- 1 çay bardağı badem tozu
- 2 yemek kaşığı hindistan cevizi

Terbiye için:
- 1 yumurta sarısı
- 1.5 yemek kaşığı pirinç unu
- 1.5 yemek kaşığı buğday nişastası
- 1 çay bardağı soğuk su
- 1 paket vanilya

Hazırlanışı:
- Bademlerin kabuklarını soyabilmek için 15 dk kaynar suda bekletin, kabuklarını soyun ve un haline getirmek için robottan geçirin.
- Süt, şeker, hindistan cevizi ve badem tozunu tencereye alın arada karıştırarak kaynatın. Ben bu aşamada bademler robotta tam olarak un haline gelmediği için el blenderi kullandım.
- Bu arada başka bir kapta iyice çırptığınız terbiye malzemelerinin içine kaynayan süt karışımından azar azar ekleyip karıştırarak ılıtın. Ve ılık hale gelmiş terbiyeyi tencereye hızlıca karıştırarak ilave edin. Bir taşım kaynatarak ocaktan alın.
- Kaselere paylaştırın ve soğuk servis yapın.

Zeytinyağlı Kabak


Bir önceki yazının üzerinden hayli zaman geçti. Uzun süre ara verince insan yeni yazı yazma motivasyonunu da kaybediyormuş bunu anladım. En son dün eşimin yeni bir şeyler eklesene sitene demesiyle biraz harekete geçmiş oldum.
Kızımın teknolojik aletlere olan hayranlığı artarak devam ettiğinden hala onun yanında bilgisayarla meşgul olamıyorum. Bilgisayarı elime aldığım anda sanki piyano çalıyormuş gibi tüm hızıyla tuşlara basmaya çalışıyor. Aynı hayranlığı fotoğraf makinesi ve cep telefonu içinde geçerli tabi..
Biraz önce saat 00:00 gibi uyudu, çok fazla uykuyu da sevmiyor, sağolsun akşam geç yatıp sabah erken kalkıyor :). Gündüz uykusuda olmasa halimiz perişan anlayacağınız. Herşeye rağmen o bana dünyanın en güzel duygusu olan anneliği tattıran minicik prensesim.. Dolayısıyla siteme sık sık yazı yazmamı engelleyen sebeplerden biride küçük hanım oluyor.
Bu süre zarfında bayramı da geride bıraktık. Eşim hac vazifesini yerine getirmek için kutsal topraklara gidip, döndü. Bende oralara gitmeyi çok arzuluyordum ama malesef eşim benim için uğraştıysa da bana kısmet olmadı. Geçtiğimiz kurban bayramı da, evlendiğimizden beri ilk yalnız geçirdiğim bayram olmuş oldu.

Malzemeler:
- 1 baş soğan
- 2 adet domates
- 3 adet kabak
- 4-5 yemek kaşığı zeytinyağı
- Tuz

Hazırlanışı:
Tencereye sıvıyağ alınır, emeklik doğranmış soğanlar yağa eklenir ve kavrulur. Ardından kabuğu soyulup küp şeklinde doğranmış domatedler eklenir, domateslerde bir süre pişirildikten sonra kabuğu sebze soyacağı veya çatalla kazınan ve yarım ay şeklinde doğranmış kabaklar eklenir. Arzuya göre tuzu eklenir, bir kaç kez karıştırılır ve tencerenin kapağı kapatılır. Ocak çok kısık ayara getirilir. Kabaklar yumuşayana kadar pişirilir. Bu yemeğin püf noktası su eklemeden çok kısık ateşte kendi suyu ile pişmesi.
Kabağa dereotu çok yakışıyor, servis yaparken üzerine doğranmış dereotu ekleyerek sunabilirsiniz.

Tarçınlı Altın Kurabiye


Bir kurabiye tarifi daha. Bu tarifi Sihirli Kepçe/Feyza'nın bloğunda görmüştüm. Gerçekten değişik ve lezzetli bir tarif ancak püf noktası fırında 10 dakikadan fazla tutmamak.Yoksa kurabiyeler sert oluyor. Ben yoğururken kokusuna dayanamayıp bir tadına baktım neredeyse o haliyle bile yenilebilir gibiydi :) . Tereyağı ve pekmezi birbirine çok yakıştırırım ve bu iki lezzet mis gibi bir koku oluşturuyor birde tarçın eklenince ortaya böyle mükemmel kurabiyeler çıkıyor..

Malzemeler:(15 ad kurabiye için)
- 60 gr tereyağı
- 1/3 su bardağı pekmez
- 2 yemek kaşığı esmer şeker
- 2 yemek kaşığı pudra şekeri
- 3 çay kaşığı tarçın
- 1+1/4 su bardağı un

Hazırlanışı:
Tereyağı, pekmez ve şekerler bir tencereye alınır, tereyağ eriyene kadar kısık ateşte karıştırılır. Ocaktan alınıp 5 dk soğuması beklenir. Soğuyan karışıma un ve tarçın elenerek eklenir, yoğurulur. (Bana tarifteki un miktarı yeterli gelmedi ben biraz daha un ekledim) Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopartılır, yuvarlanıp, yassıltılır. Yağlı kağıt serili tepsiye dizilir. Üzerine unlanmış çatalla bastırılarak şekil verilir. 180 derecede ısıtılmış fırında 10 dk pişirilir. 10 dakikadan fazla fırında kalırsa kurabiyelerin rengi pekmezden dolayı hemen kararıyor ve sert oluyor.

Mahlepli Kurabiye


Bu kurabiyelerde geçtiğimiz haftalarda kahvaltıya gelen misafirlerim için hazırladığım ikramlardandı. Mis gibi mahlep kokulu, kandil simidi tadında oluyor bu kurabiyeler. Denenecekler arasında bir hayli tarif birikti, önümüzdeki günlerde sırayla deneyip paylaşacağım.
Bu arada Blog magazin projesi düşündüğümden daha fazla ses getirdi ve hüsnü kabul gördü. Sevgili Müge'nin bloğunda yazdıkları ise beni daha bir heyecanlandırdı. İki blogcu aradaşımla daha röportaj için görüşüp okey aldım. Sırayla röportajları yapıp yayınlayacağım İnşallah.


Malzemeler:
- 100 gr tereyağı
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 yumurta sarısı (beyazı üzerine kullanılacak)
- 4 çorba kaşığı yoğurt
- 2 yemek kaşoğı sirke
- 3 çay kaşığı tuz
- 2 yemek kaşığı toz şeker
- 1 tatlı kaşığı mahlep
- 1 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar un

Üzerine:
- 1 çaybardağı susam
- 1 yumurtanın beyazı

Hazırlanışı:
Un ve kabartma tozu haricindeki tüm malzemeler iyice karıştırırlır. Üzeine un ve kabartma tozu elenerek azar azar eklenir yumuşak bir hamur haline getirilir. Kalıpla veya elle istenilen şekil verilir önce yumurta akına sonra susama bulanarak yağlanmış tepsiye dizilir.
170 derecede ıstılmış fırında kurabiyeler kızarana dek pişirilir.

İkinci Röportaj, "Hünerli Bayanlar"la!

Blog magazinin ikinci röportajını Hünerli Bayanlar Bloğunun yazarı Müge Hüner ile yaptık. Ben, Müge Hanım'ın ne kadar samimi, içten ve mütevazi bir insan olduğunu röportajdan sonra daha iyi anlamış oldum. Sizde Müge Hanım'ı daha yakından tanımak isterseniz buyrun Röportajı okumaya..



1) Bize biraz kendinizden bahsedebilirmisiniz, Hünerli Bayanlar / Müge Kimdir?

Müge HÜNER. Mayıs -1975 İstanbul doğumluyum. Annem İstanbullu, babam Balıkesir-Erdek’li. Bir erkek kardeşim var. Kasım-2006 da evlendim.
2) Blog yazarlığı dışında, nelerle meşgul olursunuz?

Aslında bu soru; işiniz, evliliğiniz ve sosyal hayatınızın dışında nelerle meşgul olursunuz ? olsaydı, yanıtım; blog yazmak olurdu :) Eşimle birlikte, bilişim sektöründe çalışıyoruz, daha doğrusu ben eşimin firmasında çalışıyorum J İşimiz ve evdeki sorumluluklarım haricinde, blogum ile ilgileniyorum. Mutfakta zaman geçirmeyi, misafir ağırlamayı, sofralar kurmayı çok seviyor ve hayatımın bu bölümünü okumak isteyen herkesle paylaşıyorum…
Bunun dışında evde ve sofrada kullanacağım ürünler için araştırma yapmayı severim. Dekorasyon dergileri okumaya bayılırım. Bir alışveriş merkezine gittiğimde, giyim mağazalarının vitrinine bile bakmadan önünden geçer, direk ev dekorasyonu mağazalarını gezerim :) Giyim alışverişini çok nadir, eşimin ısrarları ile yaparım neredeyse…
3) Blog yazma macerasına nasıl başladınız, sizi teşvik eden ne oldu?

Bu sorunun iki yanıtı var aslında :) Karar verişim sevgili Devletşah ile oldu. Bir doğum günü hazırlıkları için, değişik tarifler yada bilinen tarifleri farklı şekilde sunmak için yeni fikirler arıyordum. Karşıma Portakal Ağacı ve Devletşah çıktı. Blog nedir, anlamını bile bilmiyordum.:) Sonra Devletşah ile mailleşmeye başladık, sorduğum tüm sorulara sıkılmadan uzun uzun yanıtlar veriyordu hatta hazırladığım doğum günü sofrasını blogunda yayınlamıştı, inanılmaz mutlu oldum o gün. Benim gibi araştırma yapan başka kişilerde olabilir diye düşündüm ve kurduğum sofraları, aklıma gelen tüm sunum fikirlerini paylaşmaya karar verdim.
Bir diğer nedende anneciğimin tarifleri ile oluşmuş, meşhur kara kaplı defterimi :) internet ortamında kayıt altına almak isteyişimdir. İlerde, bir kızım olursa bende ona elektronik bir defter bırakırım diye düşünmüştüm. Hünerli Bayanlar’ın bu kadar ses getireceği aklıma bile gelmemişti o zamanlar:)
4) Bloğunuzun adını Hünerli Bayanlar olarak vermenizdeki en büyük etken nedir?

En büyük değil tek etken var :) Soyadımızın HÜNER olması. Blogum için isim düşünürken, önce; “hüner mutfakta”, “mutfaktaki hüner” vs. gibi isimler geldi aklıma. Eşimin ailesi Kilis’li. Kayınvalidem ve yengeler inanılmaz hünerlidir. Güneydoğu mutfağı zaten hep favori mutfağım olmuştur ve evlendikten sonra sürekli bu lezzetler ile iç içe olmak, harika bir duygu J Hem kendi tariflerim, hem de ailenin diğer bayanlarının da tariflerini yayınlayacağım için; blogumun adı “Hünerli Bayanlar” oldu.
5) Sanal ortamda tanışıp, gerçek yaşamınıza taşıdığınız blogcu arkadaşlarınız varmı? Varsa kimler olduğunu öğrenebilirmiyiz?

Bir hayli fazla var hem de. İlk yüz yüze görüşmemizi sevgili Devletşah ve eşi ile yapmıştık. Hala da görüşüyoruz. Onun dışında, çeşitli etkinlikler, doğum günleri, bebek partileri nedeniyle pek çok blogcu arkadaşımla tanıştım ve çoğu ile görüşmeye ya da haberleşmeye devam ediyoruz. Bir de; can arkadaş, can dost kazandım ki o benim için çok başka Yasemin mutfakta blogunun yazarı, sevgili Yaseminciğim. Onunla sanki ilkokul dan beri arkadaş gibiyiz, arkadaşlığımız dostluğa dönüştü artık. Her zaman desteğini yanımda hissettiğim biridir kendisi…
6) En çok beğendiğiniz ve sürekli takip ettiğiniz birkaç bloğu öğrenebilirmiyiz?

Boş zamanlarımda blogların çoğunu takip ediyorum. Takip listemde yaklaşık iki yüz blog var ! İçlerinde bayılarak takip ettiğim yerli ve yabancı yemek blogları, moda ve dekorasyon blogları var. Fotoğraflarına baktığımda bende hayranlık uyandıran, yazılarını okuduğumda sürekli yeni fikirler edindiğim, düzgün yazım dili olan, blogları okumayı çok seviyorum. İsim sayarsam çok uzun olur ve kimseyi de kırmak istemem o nedenle birkaç blog ismi vererek sınırlandıramayacağım.
7) Yemek yapma konusunda küçüklüğünüzden gelen bir ilginiz varmıydı, küçükken ilk yemek yapma maceranız ne olmuştu bizimle paylaşırmısınız?

Mutfağa ilgim hep vardı. Lise de iken, okul çıkışı arkadaşlarımı eve toplar, onlara kısır, fırında peynirli ekmek, hamur kızartması yapardım. Başarısız kek denemelerim de çoktu :) Şimdi yaptığım bu üç çeşit gözüme çok basit görünüyor ama bugün birbirinden kaliteli malzemeler ile yaptığım kısır, bana o günlerde içine soğanları kocaman kocaman doğradığımız kısırın tadını vermiyor…
8) Bloğunuz hergün kaç kişi tarafından ziyaret ediliyor?

Blogum normal günlerde ortalama 10.000 civarında hit alıyor. Ramazan ayında, iftar sofralarım nedeniyle sanırım, bu sayı günde 24.000 civarında oluyor. Aynı şekilde bayramlarda ve yıl başında da sayılar iki katına çıkıyor.
9) Bloğunuzda tariflerin anlatılışındaki özen haricinde, fotoğraflardaki özen de dikkatleri çekiyor. Fotoğraflarınızdaki bu kaliteyi neye borçlusunuz?

Anlatımıma çok özen gösteriyorum dediğiniz gibi. Düzgün Türkçe kullanmaya, noktalama ve imla kurallarına çok dikkat ediyorum. Yazıyı yayınlamadan önce defalarca okuyarak, kontrol ederim. Tarifi okuyan kişinin, daha önce o yemeği hiç yapmamış olduğunu varsayar ve tarifi en ince detayına kadar anlatırım.
Fotoğraflar konusunda ise çok şanslıyım diyelim :) Eşimin hobisi fotoğraf çekmek ve doğa fotoğrafları dışında, sağolsun blogum içinde fotoğraf çekiyor. Ben tarifi hazırlayıp, veriyorum sadece:)
10) Blog yazarı olmaktan dolayı katıldığınız etkinlik ve aktiviteler oluyor mu?

Hem de çok:) Eskiden blog yazarı arkadaşların özel günlerinde bir araya gelirken, kurumsal firmaların blogları keşfetmesinden sonra sürekli bu tarz etkinliklere katılır oldum. Profesyonel mutfaklarda, yeni ürünler deniyor, kurslara ve yemek yarışmalarına katılıyoruz. Davetleri mümkün olduğunca kaçırmıyorum, çünkü ortak zevkleri olan blogcu hanımların bir araya gelmesi ve bir şeyler üretmesi inanılmaz keyifli oluyor.
11) Basında ve Tv'de yemekle alakalı projeler için teklif aldığınız oldu mu?

Şubat-2008 de Yeşil Elma programına katılmıştım. Bu günlerde beni çok heyecanlandıran bir proje daha var ama, açıklanmadı henüz :) Milliyet Sanat dergisinde bloglar ile ilgili bir araştırmada da blogum yer almıştı. Onun dışında bir teklif almadım…
12) Devletşah Özcan'ın dergisi olan yemeknamede yazı yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız, Devletşah Hanımla tanışıklığınız neye dayanıyor?

Devletşah, Yemekname için hazırlıklara başladığında, bana telefon açtı ve “bir dergi çıkarıyorum, sende yazarlarındansın, haberin olsun” dedi hepsi bu…:)
Yaklaşık bir yıl keyifle yazdıktan sonra, işlerimin yoğunluğu nedeniyle ayrılmak zorunda kaldım. Ama Yemeknamenin kapısı bana her zaman açık, bunu biliyorum:)
13) En çok beğendiğiniz tarifiniz ve en çok tıklanan tarifiniz? hangileri

En çok tıklanan tariflerim, profiterol ve havuçlu kek. Google şampiyonu diyorum ben onlara :) Hazırladığım, pandispanya ve krema dosyaları da çok ilgi görüyor. Bir de tabi davet sofraları…
En beğendiğim tarif nedir? Derseniz; hepsi derim. Çünkü blogumda kendi beğenmediğim bir tarifi zaten yayınlamam:)
14) Yazdığınız tariflere gelen olumlu yorumların haricinde olumsuz yorumlar da alıyormusunuz? Tepkiniz nasıl oluyor..

Tariflerime neredeyse hiç olumsuz yorum almadım desem… Üç yılda toplasanız 10 tane değildir. Tepkim ise teşekkür oluyor, beni geliştirdiğine inanırım, doğru yapılmış bir olumsuz eleştirinin.
Tarifleri blogumda yayınlamadan önce defalarca denerim, malzemeleri titizlikle ölçerim. Bu nedenle, “denedim ama malzemeleri tutmadı” tarzında yorumlarım yok denecek kadar az.
15) Bloğunuzda olan tarifler için sipariş alıyormusunuz?

Zaman zaman teklifler oluyor, bir dönem butik kurabiye de yapmıştım. Artık yapmıyorum. Bu işi hakkıyla yapan o kadar güzel bloglar varki, onları izlemeye devam ediyorum, arada kendim için yapıyor ya da gerekli olduğunda sipariş veriyorum.
16) Blog yazarlığının haricinde ileriye yönelik projeleriniz ve hedefleriniz var mı?

Bir yemek programı hazırlamak, çocukluk hayalim… Blogum bu hayalimi bir anlamda gerçekleştiriyor aslında :) Kısmet diyelim. Bir dergide sürekli yazmak, ya da bir kursta eğitmenlik yapmakta olabilir. Hatta bir yemek kitabı hazırlamak. Şimdilik sadece hayal ediyorum:)
17) Bloğunuzdaki davet sofraları kategorisinde özenle hazırlanmış birbirinden şık sofralar görüyoruz. Estetiğe ve simetriye çok önem verdiğiniz anlaşılıyor, bu hayatınızın her alanında böylemidir?

Kesinlikle öyle. Evimizde, işyerimizde estetiğe, şıklığa çok özen gösteririm. Sofra kurmak en büyük hobimdir. Ve ne yazık ki simetri sorunum var. Sohbet ederken, normalden biraz farklı duran bir perde bütün dikkatimi dağıtabilir. Ancak onu düzeltince sohbete devam edebilirim :) Sofrada da her şey simetrik olsun isterim.
18) Mutfağınızda çok sık uyguladığınız banko bir tarifiniz varmıdır? Ani gelen misafirleriniz için derin dondurucunuzda neler bulundurursunuz?

Pirinç pilavı çok yaparım. Her sofraya yakıştırırım neredeyse. Buzluğumda mutlaka közlenmiş patlıcan bulunur. Ani gelen misafire ya patlıcan salatası yada hünkar beğendi yaparım. Mümkün olduğunca, köfte, sigara böreği gibi pratik şeyler koyarım buzluğa. Ani misafir için, sıklıkla hazırladığım sofra; çorba, köfte, pilav, patlıcan salatası dır:)
19) Bu kadar güzel ve lezzetli tarifleri uygulayarak formunuzu koruyabiliyormusunuz, kilonuzla probleminiz varmı?

Kilo problemim ne yazıkki var :( Evlendikten sonra, nefis kebaplar, çiğ köfteler, içli köfteler yiyerek, o yaşa kadar zeytinyağlı yiyen bünyeme deyim yerinde ise ezber bozdurdum :) Şimdi eski halime dönebilmek için çabalıyorum ama olmuyor…
20) Son olarak sizi takip eden, yorum yazan, tariflerinizi uygulayan okurlarınıza söylemek istediğiniz birşeyler var mı?

Onlara çok ama çok teşekkür ediyorum. Gelen her yorum beni nasıl sevindiriyor, nasıl motive ediyor bilemezsiniz. Sürekli yeni tarifler denemek ve paylaşmak isteğindeyim ama okuyucularımın tariflerime çok güvenmesi ve olumsuz sonuç almamaları için aynı tarifi defalarca deniyorum. Bu da blogumu güncelleme aralıklarını uzatıyor. Bu uzun aralıklar için kendilerinin affına sığınıyorum.
Ani verilmiş bir kararla, annemin ve ailenin hünerli bayanlarının tariflerini kayıt altına almak için yazmaya başladığım blogum, okuyucularımın ilgisi ve sevgisi ile hayatımın önemli bir parçası, çocuğum gibi oldu. Her sabah, gelen yorumları ve mailleri okumak yanıt vermek ise öncelikli görevim. İyiki varsınız diyorum ve herkese kocaman sevgilerimi gönderiyorum.

Blog Magazin İkinci Röportaj!!


Blog Magazinin ikinci röportajını da yaptık, çok yakında yayına girecek. Eminim kim olduğunu merak ediyorsunuzdur..

- O bir nazik bayan,
- O bir sarışın,
- O bir havuçlu kek ustası,
- O bir hünerli bayan
- Bilin bakalım O kim?

Kıymalı Karnıyarık Börek


Çok lezzetli ve sunumu çok şık bir kıymalı börek tarifi. Hem şekli hemde iç harcı aynen karnıyarığa benziyor.

Malzemeler (20 adet börek için)
- 5 adet yufka
- Sıvı yağ
- Böreklerin üzerine yerleştirmek için dilimlenmiş bir büyük domates
İç Malzemeleri:
- 500 gr kıyma
- 1 büyük baş kuru soğan
- 2 adet domates
- 2 adet ince doğranmış sivri biber ( eklenmeyebilir)
- Yarım demet ince kıyılmış maydanoz
- Tuz, karabiber, pıl biber
Hazırlanışı:
- İç harcı hazırlamak için bir tavaya sıvı yağı alın, üzerine doğranmış soğanları ve ekleyecekseniz doğranmış sivribiberleri ekleyin pembeleştirin. Ardından kıymayı ekleyin karıştırarak kavurun. Pişmesine yakın kabukları soyulmuş ince doğranmı domatesleri ve baharatları ekleyin. Biraz piştikten sonra maydanozları ekleyip karıştırıp ocaktan alın.
- Her bir yufkayı 8 üçgen parçaya ayırın. 1 parçayı tezgaha alın üzerini fırça yardımıyla sıvı yağ ile yağlayın, üzerine bir üçgen yufka parçası daha yerleştirin. Her bir börek 2 kat yufkadan sarılacak. Yufkanın ortasına 1 yemek kaşığı kadar iç malzeme koyup rulo şeklinde sarın, çok sıkı olmasın. Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine yerleştirin.
- Böreklerin üzerine bıçakla iç malzemeyi görecek şekilde çizik atın ve ortalarına domates dilimleri yerleştirin. 180 derecede ısıtılmış fırında üzerleri kızarıncaya kadar pişirin.

Meyveli Pasta

Önceki hafta ailecek toplandığımız pazar kahvaltısında eşimin yeğeni Sezai'nin doğumgününü kutlamıştık. Pastayı çok daha farklı bir şekilde yapmayı planlıyordum ancak birgün öncesinde yapmam gereken başka işler çıkınca biraz kolaya kaçmak zorunda kaldım. Hazır pandispanya ve pasta kreması kullanıp hafif bir meyveli pasta yapabilmiştim.

Malzemeler:
- 1 adet 2 katlı sade pastaban
- Pastabanı ıslatmak için 1 su bardağına yakın meyve suyu veya fanta (ben ahududu reçelini sulandırıp keki onunla ıslattım çok güzel bir koku ve lezzet verdi)
- 1 adet vanilyalı pasta kreması (muzluda olabilir)
- 1,5 su bardağı soğuk süt
- 2 adet muz
- 2 adet kivi
- 1 büyük şeftali
- Pastanın yanlarını süslemek için hindistan cevizi yada file fındık.
- Pastanın üzrindeki meyvelerin kararmaması için hazır sade jöle (1 su bardağı su, 1 tatlı kaşığı toz şeker, 1 tatlı kaşığı mısır nişastasını pişirerekte hazırlayabilirsiniz)

Hazırlanışı:
-Pasta kremasını 1.5 su bardağı sütle hazılayın. Kutunun üzerinde margarin ilaveside yazıyor ancak ben margarin eklemedim.
- Pastabanın alt katını genişçe yağlı kağıt serilmş bir servis tabağının üzerine alın. Yağlı kağıt sermemizin nedeni krema, meyve, file fındık vs. parçaları bu yağlı kağıt üzerine dökülecek kağıdı pastanın altından çektiğimizde servis tabağımızda pastamız düzgün duracak.
- Pasta kekimizin her iki katıda bir kaşık yardımıyla meyve suyu ile ıslatılır.
- Islatılan alt tabana pasta kremasının bir kısmı yayılır. Üzerine incecik dilimlenmiş 1 adet muz, 1 adet kivi ve yarım şeftali dizilir ve kekin üst katı üzerine kapatılır.
- Kalan pasta kreması pastanın üzerine ve yanlarına sürülür.
- Önce fastanın yan taraflarına file fındık kaplanır. Kolayca kaplamak için bir elinizle pastanın altındaki yağlı kağıdı çevirip bir elinizle file fındığı serpiştirebilirsiniz. File fındık yerine hindistan cevizide kullanabilirsiniz.
- Sonrada pastanın üzerini kalan meyvelerle istediğiniz gibi süsleyebilirsiniz. İsterseniz meyveleri servisten hemen önce dizebilirsiniz, kararmamış olurlar. Ben birgün önceden dizmiştim ve üzerine evdeki vişneli jöleyi hazırlayıp sürmüştüm o yüzden meyveler biraz pembe görünüyorlar.
- En son olarakta pastanın altındaki yağlı kağıdı yavaşça çekip, pastayı buzdolabında en az 2 saat dinlendirdikten sonra servis yapabiliriz.

Kayınvalidemlerle Pazar Kahvaltısı

Geçtiğimiz pazar sabahı kahvaltıda kayınvalidemler ve eltimler ailecek bizdelerdi. Sabah saat sekizbuçukta kalkıp misafirler gelmeden bir süre önce tüm hazırlıkları tamamladığım için rahatça fotoğraf çekebildim..

Sadece ben fotoğraf çekerken sıcak servis yapmak istediğim için henüz fırına girmemiş olan tepside kumpirin fotoğrafı eksik. Onu haricinde kahvaltı soframızda; Kahvalılıklar,

- Kıymalı Karnıyarık Börek


- Bal-Kaymak (sunum açısından fikir olabilir)

-Mahlepli Kurabiye

- Ve doğum günü sürprizi için yaptığım meyveli pasta vardı...

Blog Magazin'in ilk konuğu Papatya Prenses

Sevgili Arkadaşımız Papatya Prensesle alakalı merak edilebilecek soruları sorduğum ve kendisini yakından tanımamızı sağlayacak söyleşimizi gerçekleştirdik. Siz değerli arkadaşlarımızında beğenisine sunuyorum.


Papatya prenses her ne kadar yeni gönderdiği resminde bizden çok güzel olduğunu düşündüğüm yüzünü gizlesede, küçük papatya elinde ikram tepsisi tüm şirinliğiyle bizlere gülümsüyor...


Sizleri röportajla başbaşa bırakıyorum...


Bir sonraki blog yazarı arkadaşımızla yapacağımız röportajda görüşmek üzere...




1) Blog yazmaya ilk ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Blog yazmaya başlamadan önce, yemek bloglarını ve sitelerini takip ediyor ve yeni tarifler deniyordum. Bir gün (9 Şubat 2007) “Benim onlardan hiçbir eksiğim yok. Neden ben de yazmıyorum?” dedim ve o günden beri bu alemdeyim.

2) Blog camiasında sizinle çok özdeşleşen Papatya Prenses rumuzunu kullanıyorsunuz. Gerçek isminizi birçok kişi bilmiyor. İsminizi gizli tutmanızın özel bir nedeni var mı?
Sanal âlemde tam manasıyla kendimi deşifre etmeyi uygun bulmuyorum. Beni yakinen tanıyanlar bilsin yeter ismimi :)
3) Çok renkli bir kişilik olduğunuz bloğunuzdan anlaşılıyor. Papatya Prenses kimdir? Blog tutmak haricinde neler yapar? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Hakikaten çok renkli bir kişiliğim var. Bir yakınım, sen “İstanbul gibisin. Aynı gün içinde 4 mevsimi yaşabiliyorsun.” der. Blogdan da okuduğunuz gibi çeşitli hobi faaliyetlerim var. Takı tasarım yapmak, peçete halkası dizayn etmek gibi. Bunun haricinde halen kayıtlı olduğum Açık öğretim İlahiyat 2. sınıf öğrencisiyim. Öğrenimime geçen yıl ara vermiştim, nasip olursa bu sene bıraktığım 3 dersimi vererek diplomamı alacağım. Bunun dışında Diyanet’in açtığı Kur’ân Kursu Öğreticiliği Yeterlik sınavlarına hazırlandım. İki ayrı sınavdan da geçtim. (Daha önceden aynı sınavlara girip kazanmıştım fakat geçerlilik süresi 5 yıl belgenin) Şükür kazandım, bundan sonrası için beklemedeyim. Bu sene tekrar Arapça Eğitimi için Ensar İlahiyat Enstitüsü’ne devam edeceğim. Aynı zamanda fırsat bulursam Web Tasarımı kursuna gitmek istiyorum. Bunun dışında ev kızıyım. Kursum, dersim vs. yoksa evdeyim. Evde yapılabilecek ne varsa onlarla vakit geçiriyorum.

4) Bir yemek bloğu sahibi olduğunuz için sık sık yeni tarif denemeleri yapıyorsunuzdur; ev halkı damak tatlarına uymayan tarifleri uyguladığınızda nasıl tepkiler verirler?
Ev halkının tariflerle ilgili yorumlarını yazılarımda paylaşıyorum zaten. Yeni tarif denemeleri yaparken genellikle ev halkının damak zevkine uygun tarifler seçmeye özen gösteriyorum.
Bazen beğenmeyeceğimizi bile bile meraktan denediğim şeyler oluyor, kimini beğeniyoruz. Kiminden de kuşlar nasipleniyor :)
Olumsuz tepkiler genellikle annemden gelir:
-Bir daha bu tarifi yapma, demesi benim için kâfidir..
5) Kendi blogunuz haricinde en beğendiğiniz ve takip ettiğiniz 3 yemek blogu hangileridir?
Oldukça zor bir soru, kimsenin gönlünü kırmak istemem… Takip listemdeki herkesi beğeniyle takip ederim. Zaten kim yeni bir tarif eklese hemen haberimiz oluyor gerek blog manşet sayesinde gerekse google reader sayesinde. Ama benim için önemli olan ve tariflerine kesinlikle güvendiğim bloglar: Misss Gibi Zerrinim, Pelince Lezzetler, Sofra Özlemi. Ayrıca Aysultan var ki zaten yemeklerini bizzat tattığım dostumdur kendisi…
6) Arkadaşlarınız ve akrabalarınız bir yemek blogu yazarı olduğunuzda haberdar mı? Başkalarının yanında yemek ve sofra fotoğrafları çeker misiniz?
Arkadaşlarımın hepsi bloğumdan haberdar. Akrabalarımdan haberi olmayanlar olsa da zamanla onlar da öğreniyor. İlk kez gittiğim bir yer değilse muhakkak yemek ve sofra fotoğrafı çekerim. Hatta ablamlar benim olmadığım mekânlarda benim için çekimler yapar.
7) Blogunuzu her gün ya da gün aşırı güncelliyorsunuz. Mutfakta ve bilgisayar başında günlük ne kadar zaman geçirirsiniz?
Bu zaman zarfı işlerimin yoğunluğuna göre azalıp çoğalıyor. Mesela uzun süre evde olmayacağım veya gün boyu bilgisayara oturamayacağımı bildiğim zamanlar oluyor. O günler için mutlaka şablonumdaki yazıları otomatik olarak ayarlarım. Ben yoksam bile bunu kimse anlamaz, yazılarım otomatik olarak yayınlanır. Bloglarını uzun süre güncellemeyen insanlar bence bu işi yapmasınlar. Yaptığın iş ne olursa olsun özen göstermek zorundasın. Zaten yakın arkadaşlarım bloglarını iki gün güncellemese üçüncü gün avam tabirle, tepelerine biniyorum.


v\:* {behavior:url(#default#VML);} o\:* {behavior:url(#default#VML);} w\:* {behavior:url(#default#VML);} .shape {behavior:url(#default#VML);}

8) Yemek konusunda geleceğe yönelik herhangi bir planınız var mı? Bu işten para kazanmayı düşünüyor musunuz?
En büyük hayalimdir kendime ait bir pastanem veya ufak bir kafem olması. Bu olmasa bile bir gün mutlaka bir yemek kitabı çıkaracağım inşallah!

9) Blog yazmaktan hiç sıkıldığınız, artık yazmayacağım dediğiniz oldu mu? Hiç kısa süreli de olsa ara verdiniz mi?
Bir vakitler ara vermiştim ama blog arkadaşlarımın ısrarıyla kısa süre içinde blog hayatıma geri döndüm. Sıkılmak değil ama bazı kendini bilmez insanlar yüzünden bırakmayı iki kez düşünmüştüm.

10) Bloğunuzda yemek haricinde, dikiş, dekorasyon, dini yazılar gibi kategoriler de mevcut. Bu konularla alakalı bilgi birikiminizi neye borçlusunuz?
Hobi faaliyetlerimin bilgi birikimini gittiğim kurslar ve bu konuda çok bilgili olan anneme ve aileme borçluyum. İzlediğim hobi programları ve gezdiğim hobi siteleri de bu bilgilerimi tazelememe yardımcı oluyor. Dini bilgim ise, ilk önce ailemden ve Allah razı olsun babamdan öğrendiklerim, sonra eğitim aldığım okullar ve okuduğum kitaplar sayesinde. Rabbim ilmimizi artırır inşallah.

11) Yazılarınıza gelen yorum sayısı oldukça fazla, bu durum sizi de tüm blogcular gibi sevindiriyordur herhalde… Hiç olumsuz yorumlar da aldığınız oluyor mu?
Yorum sayımın aslında diğer sitelere göre pek de fazla olduğunu düşünmesem de aldığım her yorum benim için çok değerli. Olmaz mı?! Meyve veren ağaç taşlanır nispetince bazen canımı sıkan yorumlar oluyor. Bu durumda ilk mızmızlandığım kişi hep Zerrin olmuştur. O da sıkıntımı beni motive ederek giderir sağ olsun.

12) Bloğunuz günlük ortalama kaç kişi tarafından ziyaret ediliyor?
Ortalama 1000 kişi. Tatil günlerinde azaldığı olsa da, bu rakamın üzerine çıktığı da oluyor.

13) Bloğunuzla alakalı teknik olarak yardım alıyor musunuz?
Bloggerdeyken ihtiyacım olmuyordu, her şeyi deneme yanılma yöntemiyle yapıyordum.
Fakat artık siteye geçtim ve bazı yapılan yanlışların geri dönüşü olmayabilir. Bu sebeple çok kıymetli arkadaşım M. Hendem’ den teknik destek alıyorum. Onun yoğun olduğu zamanlarda ise Hüseyin Mert [hmert.com] imdadıma yetişiyor.

14) Fotoğraf çekmek blog tutmanın belki de en önemli kısımlarından biri. Bu konuda hiçbir eğitim aldınız mı? Fotoğraf çekerken nelere dikkat edersiniz?
Hayalimdeki makineye kavuştuğum zaman ilk işim bir fotoğrafçılık kursuna gitmek olacak.
Eğitim almamış olsam da bana her konuda tavsiyelerde bulunan Zerrin’im ve fotoğraf çekmeye merakım sayesinde gün geçtikçe daha iyi fotoğraflar çekiyorum. Yemek fotoğrafı çekerken kullandığım tabaktan, tabağın altındaki örtüden, camdan gelen ışıktan tutun da makinenin pilinin şarj durumuna kadar birçok şeye dikkat ediyorum.

15) Geçtiğimiz dönemlerde yaptığınız diyetle ilgili bilgileri okuyucularınızla paylaşmış ve en son 12.5 kilogram verdiğinizi yazmıştınız. Bu kadar güzel pasta, tatlı ve hamur işlerini yaparken formunuzu koruyabiliyor musunuz?
Verdiğim kilo 15’e çıktı aslında. Ramazan’da diyetime ara verdim. En kısa zamanda tekrar başlayacağım. Henüz ideal kiloma ulaşmış değilim ne yazık ki. Bu kadar mutfakla haşır neşir olan biri için formunu korumak gerçekten zor. Ama ayarı iyi yaparsanız, ufak tefek kaçamaklarla verilen kilodan en fazla 2 kilogram alınarak koruma devam edebiliyor.

16) Dostluk ve arkadaşlık kavramlarına çok önem verdiğinizi yazılarınızdan biliyoruz. Sanal ortamda tanışıp, gerçek hayata taşıdığınız arkadaşlıklarınız oldu mu?
İnsanın her zaman sevincini, üzüntüsünü, bilgisini paylaşacağı dostlara ihtiyacı oluyor. Hamdolsun az ama öz dostum var benim de. Sanal ortamda kolay kolay bir çırpıda herkese ısınan bir yapım yok. Bu konu da ince eleyip sık dokuyan bir yapıya sahibim. İnsanların güzel yemek yapıyor olması iyi insan olduğu anlamına gelmez. Buradan tanışıp gerçek hayata taşıdığım çok güzel dostluklarım var. Büyük kısma yaş itibariyle ablam, bir tanesi kardeşimJ
Onlar sayesinde bilgilerime bilgi katıyorum, bu da beni çok mutlu ediyor. İlk tanıştığım kişi, yazılarımda sıklıkla bahsettiğim Leyya ablam. Öyle ki öz ablam olduğunu zannedenler oluyor bazen. Sonra Zeynep Abla, Sofra Özlemi ve Halenze Özlem. Günlük bloglarından ise Kaldera ve Volkanın Annesi Nazan ablam, Mor Kuzum Nevin. Gerçek hayatta henüz tanışamasam da gün içinde irtibatta olduklarım ise, Zerrin’im, Hülya abla, Ninom, Yeşim, Gönül Abla ve Zeynep… Bir de bloğu olmayıp beni her gün takip eden kıymetli insanlar var. Onlarla da sık sık mailleşiyoruz. Eleğimden geçmiş ve tanımayı beklediğim insanlar da var, bakalım tanışmak ne zamana nasip?

Bu röportaj sayesinde biz blog yazarları ve bloğunuzun takipçileri sizi biraz daha yakından tanımış olacaklar. Katılımınız için tekrar teşekkür ederim.
Röportaj önceliğini bana verdiğiniz için asıl ben çok teşekkür ederim. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Bir sepet doluyu Papatyayla..
Papatya Prenses



Blog Magazin'de ilk röportaj yarın!


Merak uyandıran Blog Magazin, ilk röportajıyla yarın yayın hayatına başlıyor.

İlk söyleşimizi kiminle yaptığımı, çoğu kişi merak ediyor. Birçoğunuzun takip ettiği Papatya Prenses adlı arkadaşımızla gerçekleştirdiğimiz röportaj yarın bu sayfalarda...

Blog Magazin Başlıyor!

Birkaç güne kadar hayata geçecek blog magazin takip ettiğimiz birçok blog yazarını daha yakından tanımamıza sağlayacak..

Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bu proje, şuan halletmeye çalıştığımız teknik birkaç detaydann sonra hayata geçecek.

Blog magazin nedir? Biraz daha ayrıntılı anlatayım. Blog camiasındaki tüm arkadaşlar, özellikle blog manşet sayesinde diğer arkadaşların bloglarında yayınladığı yeni yazı ve tariflerden haberdar olabiliyorlar. Hepimizin yakından takip ettiği bloglar var. Belki nadir de olsa birbirleriyle tanışan ve normal hayatta görüşenler de var.. Ama dediğim gibi bunlar nadir. Blogcuların yaşadığı yerler birbirinden farklı şehirler veya ülkeler olabiliyor.
Bizlerinde bu durumda takip ettiğimiz blog yazarlarının yaptığı yemekler ve kendiliğinden yazdıkları haricinde haklarında hiçbirşey bilmiyoruz. Resmini yayınlamayan arkadaşların yüzünü bile bilmiyoruz. Belki birbirimizle sokakta karşılaşıyor bile olabiliriz. Blogcular olarak birbirimize çok kadar yakın ama bir o kadar da uzağız aslında.

Blog magazin de her ay iki yada üç blog yazarı arkadaşımızla röportaj yapıp farklı bir platformda sizlerle paylaşacağım. Her blog yazarına sorulacak aynı sorular muhakkak var, ama ben her arkadaşımıza onun blogu yada kendisiyle ilgili merak edilebilecek yönleriyle alakalı kişiye özel sorular da soracağım. Ve en önemlisi söyleşi yaptığım arkadaşların bir fotoğrafını rica edip birbirimizi süreten de tanımamızı sağlamayı planlıyorum. Bu fotoğraf mutfağında yemek yaparken, pasta veya kurabiye yaparken çektirdiği bir fotoğraf yada herhangi bir ortamda çektirdiği bir fotoğrafı olabilir.

İlk röportajımızı yaptık bile. Hepinizin tanıdığı ve takip ettiği çok aktif bir blog yazarı arkadaşımız... Kim olduğunu merak ettiniz ama şimdilik sürpriz olsun..

Elmalı Fırdöndü Kurabiye


Bir kaç gündür beni iyice sarsan grip hali bugün biraz olsun hafifledi. Biraz kendimi iyi hissedince bayramda yaptığım elmalı fırdöndü kurabiye tarifini sizlerle paylaşayım istedim. Bu tarifi zeytinağacı sitesinde görüp şeklini çok beğendiğimden ve içinde katı yağ bulunmadığından dolayı denemek istemiştim. Elmalı olan her tarif ilgimi çekiyor, özelliklede elmalara ceviz ve tarçın eklenince mis gibi bir koku ve tat çıkıyor ortaya..
Tarifi aynen aktarıyorum, yaptığım değişiklikleri yanına ekledim
Malzemeler
-1 yumurta
-1 çay bardağı toz şeker (1.5 bardak olabilir)
-1 çay bardağı yoğurt
-1 çay bardağı zeytinyağı (ayçiçek yağı kullandım)
-250-300 gr kadar un(unu yavaş yavaş ekleyin)
-Yarım paket kabartma tozu
-Vanilya

Elmalı İç:
- 4-5 adet elma
- 1 yemek kaşığı toz şeker
- 1 yemek kaşığı tarçın
- Ben 1 avuçda dövülmüş ceviz ekledim.











Yapılışı:
Öncelikle elmalı içi hazırlayın. Elmaları rendeleyip, bir kaşık toz şekerle birlikte suyunu çekene kadar pişirin, (bu aşama çok önemli elmalı harcın sulu olmaması gerekiyor). Bir kenarda soğumaya bırakın.Tüm hamur malzemelerini karıştırarak kulak memesi kıvamında pürüzsüz bir hamur elde edin.280 gr un miktarı bana tam geldi ama siz unu yavaş yavaş ekleyerek kıvamı tutturun. Hamuru buzdolabında yarım saat kadar bekletin. Sonra dikdörtgen şeklinde ince açarak elmalı içi her tarafına yayın ve rulo şeklinde sarın.Daha kolay kesebilmek için derin dondurucuda en az 20 dakika bekletip ,(benim o esnada dışarı çıkmam gerekti ve ertesi gün kesip pişirdim )bir parmak kalınlığında parçalara bölün . Tepsiye dizerek 180 C de pişirin. Soğuduktan sonra üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz.

Patatesli Poğaça



Mübarek Ramazan ayını uğurlayıp, Bayramı da geride bıraktığımız şu günlerde normal hayat seyrimize geri döndük.
Bu bayramda yaptığımız ziyaretlerin bir çoğu çok sevdiğimiz ama sık görüşme imkanımızın olmadığı arkadaşlarımıza oldu..
Bekarken ailemle geçirdiğim bayramlar küçüklüğümden itibaren hep bolca ziyaretli ve misafirli yoğun ve neşeli bayramlar olurdu. Evlendikten sonra bayram benim için bu özelliğini biraz kaybetmişti. Bunu şuanki küçük aileme kazandırmaya çalışıyorum. Kızımın da küçüklüğünden itibaren bayram mülahazaları bu şekilde oluşsun istiyorum..
Bayrama özel bir hazırlık olsun diye bu poğaçayı da bayram için yapmıştım. Yumuşacık, mayalı, çok kabaran bir poğaça oldu. Çekinmeden deneyebleceğiniz bir poğaça tarifi diyebilirim. İstediğiniz herhangi bir iç malzeme ile de deneyebilirsiniz..

Malzemeler:
- 3/4 su bardağı sıvı yağ
- 2 yemek kaşığı tereyağı
- 2 yemek kaşığı toz şeker
- 3 çay kaşığı tuz
- 2 tatlı kaşığı kuru maya
- 1.5 su bardağı süt
- Yarım su bardağı su
- 1 yumurta
- Aldığı kadar un
- Üzeri için; 1 yumurta sarısı ve 2 yemek kaşığı süt

Patatesli İç Harç İçin Malzemeler:
- 4 adet patates
- 1 baş ince doğranmış soğan
- 3-4 yemek kaşığı sıvı yağ
- Tuz, karabiber, pul biber
- 1 tatlı kaşığı salça

Hazırlanışı:
- Süt ve suyu ılıtın. Çok kaynar olmasın dikkat edin yoksa maya yanar. Maya ve şekeri yoğurma kabına alın. Üzerine ılıtılmış su ve sütü ekleyip karıştırıp 5-10 dakika bekleyin.
- Diğer malzemeleri de ekleyerek unu azar azar eleyip yumuşak bir hamur elde edin. Hamuru mayalanması için üzerini örterek dinlenmeye bırakın. Eğer kışsa en güzel dinlenme yeri kalorifer peteğinin yanı :) Ilık ortamda daha hızlı mayalanıyor.( Mayalanma süresi yaklaşık 45 dk.)
- İç harcı hazırlamak için patatesleri haşlayın, kabuklarını soyun ve ezin. Bir tencereye sıvı yağı ekleyin, üzerine doğranmış soğanları ekleyin ve kavurun. Sonra salçayı ekleyin ve ardından ezilmiş patatesleri ekleyin. Baharatları da ekleyip karıştırın tencereyi ocaktan alıp soğumaya bırakın.
- Mayalanan hamurdan cevizden biraz büyük parçalar alıp elinizle yuvarlayıp yassılaştırın ve ortasına bir tatlı kaşığı patatesli içten koyup yuvarlağın kenarlarını ortaya birleştirip büzün. Sonra üzerine bastırıp düzleştirin büzülen taraf altta kalacak şekilde yağlı kağıt serilmiş tepsiye aralıklı olarak dizin. Üzerlerine sütle açtığınız yumurta sarısından sürün.
- 15 dk da tepsiye dizilmiş şekilde mayalandırın. 180 derecede ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar pişirin.
- Eğer mayalandırma için vaktiniz yoksa fırınınızı en düşük dereceye ayarlayıp poğaça tepsisini fırına yerleştirin bu şekilde 5 dakika mayalandırıp sonra fırını 180 dereceye yükseltip pişirin.

Gül Tatlısı

Bu tatlı Ramazan ayında yaptığım son tatlıymdı. Aynı zamanda sunumu çok şık bir bayram tatlısı.. Dondurmayla servis yapmaya çok uygun. Çok az pembe gıda boyası kullanırsanız, pembe renkli güller gibi gül tatlınız olur...

Tatlının yapım şeklini bilmeden önce çok zor ve uğraştırıcı olduğunu sanıyordum. Ama gayet kolay ortaya çıkıyormuş bu gül şekli. Sizler için yapım aşamalarını da fotoğrafladım.

Bu vesileyle beni takip eden tüm okuyucularımın ve arkadaşlarımın da bayramlarını tebrik ederim.
Malzemeler:
- 1 çay bardağı süt
- 1 çay bardağı toz şeker
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 yumurta
- 1 paket kabartma tozu
- 1 paket vanilya
- Aldığı kadar un
Şerbet malzemeleri:
- 2,5 su bardağı su
- 2 su bardağı şeker
- Birkaç damla limon suyu
Hazırlanışı:
- Şerbet için su ve şeker tencreye alınıp kaynatılır, kaynadıktan sonra limon suyu eklenir biraz kıvam alana kadar kaynatmaya devam edilir. Ocaktan alınıp ılımaya bırakılır.
- Hamur malzemelerinden azar azar un eklenerek yumuşak ama ele yapışmayan bir hamur elde edilir.
- Şekil verme aşamasında tezgaha veya masanıza biraz yağ sürülür, hamur merdane ile açabildiğiniz kadar inceltilir ve keskin bir bardakla yuvarlaklar kesilir.
- 5 adet yuvarlak yanyana biraz üst üste gelecek şekilde dizilip sarılır ve ortadan ikiye kesilir. Yağlanmış fırın tepsisine dizilir. Hamur bitene dek işlem tekrar edilir. İsterseniz güllerin ortasına antep fıstığı yada fındık yerleştirebilirsiniz.
- 180 derecede ısıtılmış fırında iyice kızarana kadar pişirilir. Sıcak tatlıya ılık şerbet dökülür ve tepsinin üzeri başka bir tepsi ile kapatılır.
- Servis yapmadan bir gün önce yaparsanız şerbetini daha iyi çekmiş şekilde ikram etmiş olursunuz.


Komşularımla İftar

Kandil akşamı komşularımı iftara davet ettim ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar Kadir Gecesini ihya etme adına birlikte zaman geçirdik.

Zeynep Nuran ve ondan biraz küçük iki arkadaşı daha olduğu için onlar uyuyana kadar ortalık çok hareketliydi.

Komşularım için iftarda hazırladıklarım..

- İftariyelikler
- Körili Tavuk Pirzola
- Çoban Salata
- Gül Tatlısı
- Çiğdem'in yaptığı kadayıf tatlısı

Patatesli Unlu Börek


İftar için geçtiğimiz hafta patatesli değişik börek tarifi ararken o günlerde papatya prensesin yaptığı bu tarifini denedim hemen..
Böreğin içindeki un tadı bana, Malatya'lı bir komşumuzun yaptığı kömbelerin tadını hatırlattı. Böreğin ara katlarına sürülen yağdan olsa gerek börek çıtır çıtır ve el açması yufkadan yapılmış gibi oluyor. Ertesi gün de lezzeti aynıydı.

Orjinal tarif 3 yufkaya göreydi. Ben 5 yufkayla yaptım ve 2 tepsi börek çıktı. Margarin yerinede tereyağı kullandım. 5 adet yufkaya göre uyarlanmış tarif için;

Malzemeler:
- 5 adet yufka
- 5 adet patates
- 1 kase rendelenmiş kaşar
- 125 gr tereyağı
- 2 çay bardağı sıvı yağ
- Tuz, karabiber, pulbiber.
- 2-3 yemek kaşığı kadar un.


Hazırlanışı:
- İç harç için patatesler haşlanır, kabukları soyulur rendelenir. Rendelenmiş kaşar, tuz, karabiber, pulbiber eklenir karıştırılır.
- Tereyağı eritilir, sıvıyağda eklenerek karıştırılır.
- Yufka tezgaha serilir. Üzerine yağ sürülür. Yağın her tarafına eşit sürülmesi için yufkanın çeşitli kısımlarına bir kaç yemek kaşığı yağı gezdirip, yufkanın kenar kısımlarını yağlı kısımların üzerine kapatıp açabilirsiniz. Bu şekilde daha az yağ kullanarak yufkanın her tarafını eşit şekilde yağlamış olursunuz.
- Yağlanan yufkanın üzerine elekle un elenir, un tabakası çok ince olmalı.
- Unlanan yufka ortadan ikiye katlanır. Tekrar yağ sürülüp, un elenir.
- Yağlanan ve unlanan yufkanın kenar kısmına patatesli iç harçtan konulur kenar kısımları içe katlanır (kenardaki dilimlerde düzgün olsun diye) ve rulo şeklinde sarılır.



- Rulolar istediğiniz uzunluklarda dilimlenir ve yağlı kağıt serili tepsiye dizilir. Diğer dört yufka içinde aynı işlem uygulanır.
- En son kalan yağ eğer azsa biraz da su eklenir ve bir fırça yardımıyla böreklerin üzerine sürülür. 180 dereceye ayarlanmış fırında üzerleri pembeleşinceye kadar pişirilir.

Eşimle Kahvaltılı İftar

Ramazan ayının başlangıcından beri eşimle beraber yaptığımız iftar sayısı çok şükür ki dört beş akşamı geçmemiştir. Ya birilerini iftara davet ettik, ya da biz iftara davetliydik. Zaten Ramazanın güzelliği de bu kısmında bence.. Sürekli evde tek başına yaptığımız iftarlar sıradan bir akşam yemeğine dönüşürdü herhalde.
Ramazanı Şerif iftarlar vesilesiyle sevdiğimiz insanlarla bizi sık sık biraraya getirdi. Ama bu mübarek zaman dilimlerinin bitmesine sadece birkaç gün kaldı. İçerisinde Kadir gecesinin saklı olduğu günleri yaşıyoruz. Allah hepimizi kadri yakalayıp, kıymetini bilenlerden eylesin inşallah.
Bu fotoğrafta gördüğünüz sofrada eşimle yaptığımız nadir iftarlardan birine ait. Eşimin "patatesli börek" talebi üzerine papatya prenses arkadaşımın sitesinde gördüğüm patatesli unlu börek tarifini uyguladım.
Sahurda kahvaltılarımızı çok aperatif olarak geçirdiğimizden kahvaltı yapmayı özlemiştik. Bu yüzden iftarda güzel bir kahvaltı yaptık...

Patlıcan Kebabı


Geçtiğimiz cumartesi akşamı annemlerde iftardaydık. Annemden yapılışını öğrenmek istediğim için, patlıcan kebabını ikimiz beraber yaptık. Annemde Antep'li arkadaşı Ayfer Abla'dan öğrenmiş bu kebabı. Tabi bizim burada yaptığımız hali Antep'teki halinden biraz daha light oluyormuş.
Bu yaz annem arkadaşı Ayfer Ablanın oğlunun düğünü vesilesi ile Gaziantep'e gitmişti.Geldiğinde bir süre et ve etli yemekler yiyemedi. Antep'in çarşıları, sokakları hep et kokuyor, yemekler hep koyun etinden yapılıyor ve çok yağlı oluyor diyordu. Bu kebabta orada çok yağlı koyun etinden yapılıyormuş.
Bütün patlıcanlı ana yemekler gibi bu da iftar veya yemek davetlerinde uygulamak için çok iyi bir altenatif...

Malzemeler:
- 6 adet kemer patlıcan
- 4-5 adet domates
- 6-7 adet biber
- 4-5 diş sarımsak
- Tuz, sıvıyağ

Köfte Malzemeleri:
- 750 gr az yağlı kıyma ( koyun eti olabilir)
- 1 baş rendelenmiş soğan
- Karabiber, kırmızı biber, tuz

Hazırlanışı:
- Köfte malzemeleri biraraya getirilir, yoğurulur. Yumuşak bir harç oluyor, ekmek içi falan eklenmiyor.
- Patlıcanlar yıkanır, kabukları soyulmadan 3-4 cm uzunluklarda dilimlenir.
- Yuvarlak bir tepsiye bir patlıcan dilimi, bir parça kıyma karışımından yerleştirilir.
- Annem domatesleri özellikle tepsinin orta kısmını boş bırakıp oraya yerleştiriyor. Çünkü bu yemeğe haricen su eklenmiyor, orta kısımda olan domateslerin piştikçe suları tepsinin dibine akıyor bu su patlıcanlara çok güzel bir lezzet veriyor.
- İsterseniz tepsiye tamamen patlıcan ve kıymaları dizip üzerine de domates ve biberleri yerleştirebilirsiniz.
- Tepsinin üzerine biraz sıvı yağ biraz tuz gezdirilir, aleminyum folyo ile kaplanır.
- 200 dereceye ayarlanmış fırında 1 saat kadar pişirip, sonra folyoyu çıkartıp 10-15 dk daha üzerlerinin kızarması için pişirilir.

 

Elmalı Turta Template by Ipietoon Cute Blog Design